2 bin yıl önceki Manisa depremi 12 antik kenti yok etti
Depremi anlatan antik dönem yazarları taşlara bu cümleleri yazdı: Manisa'nın Yunusemre ilçesindeki AigaiAntik Kenti'nde 2004 yılından bu yana devam eden kazılarda, yaklaşık 2 bin yıl önce Manisa'da meydana gelen ve 12 antik kenti yıkan depreme ilgili yazıt bulundu. Antik yazarların “Büyük felaket” diye tanımladığı deprem sonrası yıkılan kentin yeniden imarına büyük katkısı olan Roma İmparatoruna teşekkür edilmesinin yer aldığı yazıt, bölgenin deprem gerçeğinin binlerce yıl öncesine dayandığını gösteriyor. Manisa'nın Yunusemre ilçesinde bulunan Aigai Antik Kenti, 2004 yılından bu yana devam eden kazılarla binlerce yıllık geçmişe ışık tutmaya devam ediyor. 2 bin 800 yıl önce kurulan kent, bünyesinde pek çok hatırayı da barındırıyor. Kentte yapılan kazılarda Manisa ve çevre illerin depremselliği açısından da çok önemli izler ve yazıtlara rastlanıldı. Milattan sonra 17 yılında meydana gelen ve 12 antik kentin yıkımına neden olan büyük depremin izleri Aigai Antik Kenti'nde bulundu. Batı Anadolu tarihi açısından çok önemli olan ve hem Latince hem de eski Yunanca yazılan yazıt ile milattan sonra 17 yılında yaşanan deprem sonrası yıkılan 12 kentin Roma İmparatoru Tiberius'un da destekleriyle yeniden ayağa kaldırıldığı öğrenildi. İzmir'in Aliağa ilçesinde yer alan Kyme Antik Kenti'nden Alaşehir'deki Philadelphia ve Salihli'deki Sardeis'e kadar pek çok büyük kent devletini enkaza çeviren deprem sonrası Roma İmparatorluğu tarafından senatörler gönderilmiş, Sardeis'e 10 yıllık diğer kent devletlerine ise 5'er yıllık vergi muafiyeti uygulanmış. Öte yandan, 17 yılında meydana gelen büyük depremle ilgili detaylar dönemin antik yazarları tarafından da kaleme alınmış. Antik yazarlardan Yaşlı Plinius, depremi, 'insanoğlunun gördüğü en büyük deprem' olarak nitelendirirken, insanların ovalara doğru kaçtığını ve ovaların yarılarak insanların da yarıklara düştüğünden bahsettiği öğrenildi.
“Batı Anadolu tarihi açısından çok önemli bir olay” Depremin Batı Anadolu tarihi açısından çok büyük bir olay olduğunu söyleyen Manisa Celal Bayar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Aigai Kazısı Başkanı Prof. Dr. Yusuf Sezgin, “Aigai Antik Kenti'nde kazılar 2004 yılından beri devam ediyor. Kentin geçmişi milattan önce 8. yüzyıla kadar dayanıyor. Yani kent günümüzden 2 bin 800 yıl önce kurulmuş. 2004 yılında biz kazılara başladığımızda ilk hedefimiz insanların kenti rahat gezmelerini sağlamak amacıyla antik yolları açığa çıkarmaktı. 2006 yılında kentin önemli giriş kapılarından bir tanesinde kazı yaparken yazıtlı mimari bloklarla karşılaştık. Parçalar halindeydi bu yazıt. Hem Latince hem de eski Yunanca bir yazıttı. Tabi yazıtın ilk başta ne olduğunu tam anlayamadık. Fakat devamını da bulduk. Yazıtın ne olduğunu şu an anlamış durumdayız. Aslında Batı Anadolu tarihi açısından çok önemli bir olayı anlatıyor bu yazıt” dedi.
“İnsanlar ovalara doğru kaçıyorlar ovalar yarılıyor, insanlar yarıkların içine düşüyor” Dağlarda kurulan antik kentin insanları deprem sırasında ovalara kaçtığını ve ovaların yarılarak insanları yuttuğuna dair yazıtlara rastladıklarını söyleyen Prof. Dr. Sezgin, “Milattan sonra 17 yılında çok büyük bir deprem oluyor Batı Anadolu'da. Depremin boyutu o kadar büyük ki o dönemde yaşayan antik yazarların büyük bir kısmı bunun 'Batı Anadolu'nun başına gelmiş en büyük felaket' olduğunu söylüyorlar. Sadece tek bir yazar değil farklı farklı antik yazarlar anlatıyor. Çok ünlü bir Romalı yazar olan Yaşlı Plinius, 17 yılında gerçekleşen bu depremi 'İnsanoğlunun gördüğü en büyük deprem. İnsanoğlunun yaşadığı en büyük felaket' diye anlatıyor. Bu deprem sırasında özellikle Tacitus adlı bir antik yazar depremin detaylarını bize anlatıyor. Detaylarda şu şekilde; '12 tane kent yıkıldı' diyor. Bu kentleri sayıyor. Ege Denizi kıyısından Kyme'den, bugünkü Aliağa'dan başlıyor, Alaşehir yani Philadelphia'ya kadar kuş uçumu 150 kilometre boyunca 12 kent yıkılıyor. Bu kentlerin 9 tanesi Manisa'da. Antik kentlerin isimleri tek tek sayılıyor. 3 tanesi bugün Manisa il sınırları dışında ama aynı hat üzerindeki kentler yıkılıyor. Özellikle Tacitus bu depremin büyüklüğünü Magnesia'da yani Manisa'da 'İnsanlar ovalara doğru kaçıyorlar ovalar yarılıyor, insanlar yarıkların içine düşüyor' şeklinde anlatıyor. Biraz abartılı bir ifadeymiş gibi geliyor ama özellikle son dönemde Kahramanmaraş depremleri bize gösterdi ki gerçekten ovalarda çok büyük yarıklar oluşabiliyor” ifadelerini kullandı. Batı Anadolu'nun en büyük felaketi” “Antik yazarlar özellikle en büyük yıkımın iki antik kette olduğunu söylüyor” Yazıtlarda ön plana çıkan detayları paylaşan Prof. Dr. Sezgin, “Dikkat edilmesi gereken konu da şu; bütün antik yazarlar özellikle en büyük yıkımın iki antik kette olduğunu söylüyor. Bir tanesi Sardeis yani bugünkü Salihli, bir diğeri de Magnesia Spilos yani Spil Dağı üstündeki Manisa. Bu demek oluyor ki yakınlarda bir fay hattı olması lazım. Yani depremin merkez üssü Manisa yakınlarında olmalı. Bu yıkımdan o anlaşılıyor. Hatta yıkımın boyutları o kadar büyüktü ki İmparator Tiberius, çok ciddi yardımlar yapıyor bu kentlere ve vergiden de muaf tutuyor. Bütün kentleri vergiden 5 yıl muaf tutuyor, Sardeis'i 10 yıl muaf tutuyor. O kadar büyük bir yıkım olmuş. Tiberius'un cömert yardımlarıyla bu kentler ayağa kaldırılıyor” dedi.
Deprem sonrası kentler Roma İmparatoruna şükranlarını sunmuş Yaşanan depremin ardından yıkılan ve yeniden ayağa kaldırılan 12 antik kent Roma'ya giderek dönemin Roma İmparatoru Tiberius için bronz heykel yaptırarak şükranlarını sunduklarını söyleyen Sezgin, “Bu büyük yardımların ardından bu 12 kent kendi aralarında toplanıyorlar. Oylama yapıyorlar 'şükranımızı nasıl ifade edelim imparatora' diye. Roma'ya giderek büyük bir anıt inşa ettiriyorlar. İmparatorun büyük bir bronz heykelini yaptırıyorlar. Bu 12 kent ve bunlara sonradan eklenen 2 kent ile beraber toplam 14 kent var. Bu iki kent muhtemelen milattan sonra 23 yılındaki depremde hasar görmüş. 14 kent imparatora büyük bir anıtsal bronz heykel yaptırıyorlar. Heykelin kaidesinin üstünde antik kentler insan şeklinde tasvir edilmiş. Her bir kent tasvirinin altında kentin ismi yazıyor. Mesela burada Aigai elinde yunus tutan bir kadın olarak betimlenmiş. Aigai, Kyme, Philadelphia gibi kentler simgeleştirilmiş bir şekilde karşımıza çıkıyorlar” diye konuştu.
“Yıkılan kentlerin neredeyse hepsi kayalık alanlarda dağlık kurulmuş kentler” Yıkılan kentlerin dağlık alanlara kurulduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Sezgin, depremin 7'nin üzerinde bir büyüklüğü olduğunu tahmin ettiklerini belirterek “Bizim gözümüzden kaçırmamamız gereken nokta depremin merkezinin Manisa yakınlarında olması. İkincisi bu yıkılan kentlerin neredeyse hepsi kayalık ve dağlık alanlarda kurulmuş kentler. Buradaki binalar taş binalar. Bunlar yıkıldığına göre en az 7 ve üstü bir deprem olması gerektiğine inanıyorum. Öyle 7'nin altında bir deprem böylesi sağlam kentleri yıkamaz. O açıdan hazırlıklı ve dikkatli olmamız gerekiyor. Elbette deprem tarihini bilmek çok önemli bir şey. Buna hazırlıklı olmamız gerekiyor” dedi.
“Depremin büyüklüğünü ve felaketini toplum her zaman hatırlıyor” Dönemin insanları yaptıkları yazıtlar ve anıtlar ile depremi toplum hafızasına kazıdıklarını, unutmadıklarını belirten Sezgin, “Bu 17 yılındaki deprem gerçekten de büyük bir felaket olmuş anlaşıldığı kadarıyla. Roma İmparatoru Tiberius bu konularda çok yardımcı biri olarak bilinmez ama yine de durumu inceletmek için elçiler gönderiyor. Senato üyeleri gelip buralarda inceleme yapıyorlar ve bakıyorlar ki büyük bir felaket. Büyük yardımlar sonrası hasar gören kentler yeniden kuruluyor. Bizim 2006 yılında bulduğumuz bu yazıt parçaları aslında kentlerin yeniden kurulduktan sonra o depremi unutmamak için hazırlanmış yazıtlar. İkincisi de İmparator'a şükranlarını iletiyorlar. Kentlerin yeniden ayağa kaldırılması büyük bir yardım ama bir yandan da depremin toplum hafızasındaki yeri açısından da çok önemli. 17 yılında bir deprem olmuş, kent yeniden imar edilmiş. Aradan 100 yıl geçiyor. İnsanlar Agora'da yani kent meydanında dolaşırken bu yazıtları görüyorlar. Bu depremin büyüklüğünü ve felaketini toplum her zaman hatırlıyor. Onun için bunların toplum hafızasında çok iyi bir yer etmesi gerekiyor. Bence aynı şey bizim toplumumuz için de geçerli. Tabi ki depremin izlerini sileceğiz, yaraları da saracağız. Ama depremin orada olduğunu unutmayacağız. Belki de bunu simgeleştirmek lazım. Anıtlarla yapılarla, belki de yıkılmış olan binaların bir kısmını yerinde bırakarak nasıl bir felaket olduğunu göstermek lazım” şeklinde konuştu.